Paylaşımın tek adresi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Paylaşımın tek adresi

güller burda açar
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Deyimler A'DAN Z'YE....

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
esra-jiyan
co-admin
co-admin
esra-jiyan


Kadın Mesaj Sayısı : 180
Yaş : 29
Nerden : şırnak
Kayıt tarihi : 31/05/08

Deyimler A'DAN Z'YE.... Empty
MesajKonu: Deyimler A'DAN Z'YE....   Deyimler A'DAN Z'YE.... Icon_minitimePerş. Haz. 19, 2008 6:08 pm

Deyimler A'DAN Z'YE....

Aba altından sopa göstermek:
Üstü kapalı sözlerle korkutmak,gözdağı vermek,tehdit etmek.
Abayı yakmak: Aşık olmak,sevdalanmak,birisine gönül vermek.
Abdala malum olmak: Bir olayın ya da işin olabileceğini önceden sezinlemek,tahmin etmek.
Abdestsiz yere basmamak: Dine ve dinin buyruklarına inceden inceye bağlı olmak.
Abesle uğraşmak/iştigal etmek: Boş,saçma bir işle uğraşmak,zamanı boşa geçirmek.
Abuk sabuk: Saçma sapan. ipe sapa gelmez,akla mantığa aykırı,anlamsız yersiz söz,hareket.
Abur cubur: Vücuda yararlı olup olmadığını düşünmeden,rasgele yenilen yiyecekler. Saçma sapan,olur olmaz,karmakarışık şeyler.
Acayibine/tuhafına gitmek/acayip bulmak: Bir durumu,nesneyi,bir şeyi yadırgamak,normal görmemek,uygunsuz bulmak.
Aceleye boğmak: Bir şeyi çabucak bitirmeye uğraşmak,doğruluğunu veya yanlışlığını görmemek,tam yapmamak.
Aceleye gelmek: Çabuk yapıldığı için gereken özenin gösterilmemiş olması.
Aceleye getirmek: Bir işi çabucak yaparak karşısındakini aldatmak.
Acemi çaylak: Deneyimsiz,beceriksiz,toy kimse.
Acı söz söylemek: İncitici biçimde konuşmak,kalp kırmak.
Acı duymak/çekmek: Üzülmek,kederlenmek.
Acı çığlık/feryat: Yüksek sesle,üzüntülü bir şekilde bağırmak,haykırmak.
Acı görmüş: Çok kötü günler geçirmiş,birçok felaketle karşılaşmış.
Acısı içine/yüreğine çökmek/işlemek/yüreğini delmek: Bir olayın ya da bir şeyin acısını,üzüntüsünü çok aşırı derecede duyup hissetmek.
Acısını bağrına basmak: Acıyı,üzüntüyü kabullenip,katlanmak.
Acısını çıkarmak: 1)Öç almak 2)Uğradığı zararı,sonradan yaptığı bir işle kapatmak.
Acısını unutturmak: Avutmak,teselli etmek,üzüntüsünü gidermek.
Aciz kalmak: Bir olay karşısında çaresiz olmak,bir şey yapamamak.
Aç açık: Evsiz barksız,sığınacak bir yeri olmayan,yoksul.
Aç gözlü: Kanaat etmeyen,azla yetinmeyen.
Aç susuz kalmak: Yiyecek içecek bulamayacak kadar yoksul olmak.
Açığa alınmak: İşine,görevine son verip çıkarmak.
Açığa vurmak/vermek: Gizli kalanı,sırrı meydana çıkarmak,açıklamak.
Açığını bulmak: Bir kimsenin yaptığı işteki hilesini,kusurunu,eksiğini yakalamak,ortaya çıkarmak.
Açığını kapatmak/örtmek: Birisinin yaptığı hile,kusur,eksiklik veya düzenbazlığı ortadan kaldırmak,düzeltmek.
Açık alınla: Şerefli tertemiz,dürüst,utanılacak bir durum bulunmayan,suçsuz olarak,onurla,kıvançla,başarılı olarak.
Açık gözlülük: Kurnazlık,başkasını düşünmeme,uyanıklık yapmak.
Açık kapı bırakmak: Bir konuda son sözü söylememek,ilişkiyi tamamen kesmemek,karşı tarafa şans tanımak,ılımlı davranmak.
Açık konuşmak: Gerçekleri çekinmeden,dürüstçe söylemek,hiçbir şey saklamadan olduğu gibi anlatmak.
Açık olmak/Açık sözlü olmak: Hiçbir şey gizlemeden dobra dobra konuşmak,içten,samimi davranmak.
Açık kapı bırakmamak: İşini tam yaparak eleştiriye fırsat vermemek. Bir konuda her türlü tedbiri alarak son sözü söylemek,karşı tarafa şans tanımamak.
Açık vermek: 1)Hesabı tutturamamak,gelirle gider arasında denge sağlayamayıp zarar etmek.2)Bir konuda başkalarının eleştirisine sebep olacak yanlış sözler söylemek,karşısındakilerin faydalanabileceği hatalar yapmak,tedbirsiz olmak.
Açık yürekli/kalpli: Düşündüklerini olduğu gibi gizlemeden,hiç kimseden korkmadan,çekinmeden söyleyen,özü sözü,içi dışı bir,temiz kişi.
Açıkta bırakmak/Açığa almak: İş ya da görev vermemek,evsiz barksız bırakmak.
Açıkta kalmak: İş ya da görev bulamamak,evsiz barksız kalmak.
Açlığı beynine/başına vurmak: Çok acıkmak,açlığından mantıklı düşünememek,sersem duruma düşmek.
Açlıktan nefesi kokmak: Yiyecek birşey bulamamak,çok yoksul olmak.
Açtı ağzını yumdu gözünü: Ağzına ne gelirse söyledi,sövüp saydı,kızarak çok ağır sözler söyledi.
Adamını bulmak: En kötüsünü,en işe yaramayanı bulmak. Ya da işi çok iyi bilen birisini bulmak.
Ad bırakmak: Sağlığında yapmış olduğu faydalı işlerden dolayı,öldükten sonra da anılmak.
Adak adamak: Bir dileğin yerine gelmesi için çeşitli vaatlerde bulunmak.
Adam/insan sarrafı olmak: İnsanların,iyi ya da kötü olduğunu seçebilmek,insanları iyi tanımak.
Adam etmek: 1)Bir kişiyi yetiştirip topluma yararlı hale getirmek,terbiye etmek.2)Bir şeyi düzeltip,onararak işe yarar duruma getirmek.
Adam içine çıkamamak: İşlediği bir suç ya da hatasından dolayı insanlar arasına çıkmaktan utanmak.
Adam olmaya yüz tutmak: İyi bir insan olmaya başlamak,adam sırasına girmek/karışmak.
Adam olmak: Yetişip topluma yararlı duruma gelmek.
Adam akıllı: İyice düşünerek,taşınarak,tam kıvamında olarak.
Adet yerini bulsun: İstemeyerek,gösteriş olarak yapılmış şey,alışılagelmiş şey.
Adı dillere destan olmak: Ün kazanmak,çok iyi tanınmak,herkesçe konuşulmak.
Adı çıkmak: Kötü olarak bilinip,belli bir nitelikle tanınır olmak.
Afal afal bakmak: Şaşırmış olarak bakmak,şaşırmak.
Ağaç olmak: Uzun süre ayakta durmak,birisinin buluşmaya gecikmesi ya da gelmemesi yüzünden bekleyip durmak.
Ağdalı dil/söz: İçindeki yabancı kelimelerin çokluğundan anlaşılması güç olan konuşma.
Ağır almak: Ciddiye almamak,savsaklamak,çabuk yapmamak,ihmalkar davranmak.

B

Baba adam: Hoşgörülü ve olgun davranan,yardımsever insan.
Bağrına basmak: Sevgiyle okşamak,şefkatle ve merhametle birine yardım etmek.
Bağrını delmek: Üzüntü içinde olmak ve çok dertlenip kederlenmek.
Bağrı yanık: Çok çile ve kahır çekmiş,sevdalı.
Bahtı kara: Şansı kötü olan.
Baltayı taşa vurmak: 1)Yanlışlıkla ve istemeyerek birine karşı kötü söz söylemek,kırıcı olmak,hatalı davranmak.2)Kendi hatasını,eksiğini yanlışlıkla ortaya çıkarmak.
Bam teline basmak: Birisine hoşlanmadığı şeyleri hatırlatmak veya unutmaya yüz tutmuş dertlerini deşelemek.
Bana mısın dememek: İşinin,durumunun değişip kötüye gitmesine,bozulmasına aldırış etmemek,veya bu kötü gidişten etkilenmemek.
Barut fıçısı: Kızgın ve öfkeli olmak,sinirli davranmak.
C
Cana can katmak: Yaşam sevincini,mutluluğunu arttırmak.
Cana minnet bilmek: Varolanları ve bulunduğu durumu çok istediği,beklediği şeylerden saymak,bunlara şükretmek.
Cana yakın: Kendini sevdiren,sevimli,sokulgan.
Can evinden vurmak: Öldürecek biçimde vurmak,insanın en duyarlı olduğu yana saldırmak.
Canı çekmek: Elinde olmadan bir şeye istek duymak.
Canı gitmek: Beğendiği,çok sevdiği bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak,çok üzülmek.
Canına okumak: 1)İyi bir şeyi kötü duruma getirmek.2)Bir kimseyi büyük bir yıkıma uğratmak.
Canına tak etmek: Bıkmak,usanmak,dayanamamak.
Canından bezmek: Sıkıntı ve eziyet yüzünden yaşamdan soğumak,hayattan usab-nmak,bıkmak.
Canını dişine takmak: Büyük dertleri,tehlikeleri göze almak.Bir işi başarmak için var gücüyle,büyük gayretle çalışmak.
Canını sokakta bulmamak: Sağlığının değerini bilerek olur olmaz şeyler için vücudunu yıpratmamak.
Canını yakmak: Birine acı verecek davranışta bulunmak.Birine zarar vermek.
Canı yanmak: Vücudun herhangi bir yeri kendine acı vermek,çok üzülmek,zarar etmek,kaybı olmak.
Can kulağıyla dinlemek: Özenle birşeyler öğrenmek amacı ve isteği ile dinlemek.
Canla başla: Olanca gücü ile,her türlü özveriye katlanarak.
Can pazarı: Herkesin canını kurtarma derdine düştüğü ölüm-kalım yeri.
D
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Bir yere yeni gelenlerin, o yerde öteden beri yerleşmiş olanların yerini,işini alması.
Dağlar dayanmaz(bu acıya): Çok büyük ve derin,dayanılmaz bir dert,sıkıntıyla karşılaşmak.
Dağları devirmek: Çok zor,ağır işleri başarmak.
Dal budak salmak: Herhangi bir sorunun genişlemesi ve artması,akraba ve dost sayısının artması.
Dalga geçmek: Dinler ve yapar görünmek,alay edip küçümsemek.
Dallanıp budaklanmak: Bir işin genişleyip büyüyerek karmaşık bir durum alması.
Damarına basmak: Birisinin kızmasına neden olacak bir davranışta bulunmak.
Damarı tutmak: Birdenbire sert ve huysuz hali görülmek.
Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz,söylenen söz,davranış.
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayman(kazmayı): Tutarsız saçma sapan şeyler için söylenir.
Dananın kuyruğu kopmak: Daha önceden zaman zaman süregelen anlaşmazlık sonucu büyük bir olayın çıkması. Bir işte sonuca ulaşmak,bir işi bitirmek.
Danışıklı döğüş: Aralarında anlaşmış oldukları halde bunu belli etmeden çevreden yardım ve destek almak.
Dar boğaz: Özellikle ekonomik ve siyasal sorunlarda karşılaşılan sıkıntılar ve zorluklar.
Darad kalmak: Para sıkıntısı çekmek,imkanlarının kısıtlı olması.
Defteri kapamak: Üzerinde çalıştığı bir işin olabileceğinden umudunu keserek o işle ilgilenmeyi bırakmak.
Demir atmak: Bir yerde sürekli kalmak.
Devede kulak: Büyük bir işin yanında çok küçük bir parça.
Deveye hendek atlatmak: Birine üstesinden gelemeyeceği bir görev vermek.
Diken üstünde olmak: Sürekli tedirginlik içinde bulunmak.
Dikiş tutturamamak: Bir görevde sürekli kalmayı başaramamak.
E
Eceline susamak: Ölümüne ya da öldürülmesine neden olabilecek davranışlarını ısrarla sürdürmek.
Ecel teri dökmek: Tehlikenin verdiği korku ile büyük bir bunalım geçirmek.
Eciş bücüş: Her yanı eğri büğrü,biçimsiz durumda.
Ekmeğine yağ sürmek: Bilmeden birinin yararına iş yapmak.
Ekmeğini taştan çıkarmak: Geçimini sağlamak için,en güç işlerde bile çalışıp,para kazanmak.
Ekmek kapısı: Ekmek parası kazanılan,geçim sağlanan yer,iş.
El altından(gizli gizli): Kimseye duyurmadan,haber vermeden gizli olarak.
El atmak: Birisinin işine karışmak,el koymak.
El ayak çekilmek: Ortada kimsenin kalmaması,özellikle gece herkesin evine çekilmesi.
El bebek gül bebek: Çok nazlı büyütülen ve özen gösterilen.
El çekmek: Sürdürmekte olduğu bir işten vazgeçmek,bırakmak.
Elden ayaktan düşmek: Hastalık,ileri yaşlılık nedeniyle yürüyemez,iş yapamaz durumda olmak.
Elden çıkarmak: Satmak.
Elden düşme: Kullanılmış.
Elden ele dolaşmak: Değer verildiği için bir çok kimse tarafından kullanılmak.
Elden geçirmek: Düzeltmek,onarmak.
Ele almak: Eleştirilerde bulunmak,bir konuyu çözüme kavuşturacak şekilde konuşup,tartışmak.
El ele vermek: Yardımlaşmak.
Eli açık: Cömert,esirgemeyen.
Eli ağır: İşini ağırdan alan,yavaş hareket eden.
Eli altında olmak: İstediği anda yararlanabileceği yerde olmak.

F
Faka basmak: Birinin tuzağına düşmek,aldatılmak.
Felekten bir gün çalmak: Gönlünce eğlenmek,gününü neşe içinde geçirmek.
Felsefe yapmak: Olayların neden ve sonuçları üzerine kendine göre fikirleri abartılı bir biçimde söylemek.
Fikir yürütmek: Bir şeyin ne olduğu,ya da nasıl olması gerektiği üzerinde düşüncelerini söylemek.
Fol yok yumurta yok: Hiçbir belirti olmadığı halde varmış gibi davranıp,buna göre hareket etmek.
Foyası meydana (ipliği pazara)çıkmak: Birinin kötülüğü ya da kötü niyeti,bir olay nedeniyle ya da zamanla kendiliğinden anlaşılmak.
Fütur getirmemek: Umutsuzluğa kapılmamak,yılgınlık göstermemek,gayreti devam ettirmek.
G
Gam yememek: Kaygısız,tasasız olmak,üzülmemek.
Gazel okumak: Aldatıcı,oyalayıcı boş sözler söylemek.
Geceyi gündüzüne katmak: Ara vermeden sürekli çalışmak.
Geçim kapısı: Geçimi sağlayacak paranın kazanıldığı yer.
Gel zaman git zaman: Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
Gemisini yürütmek: İşini ustaca,engelleri ortadan kaldırmasını bilerek yürütmek.
Gık dememek: Bir baskı ve uyarı karşısında ses çıkarmamak.
Gına gelmek: Bıkmak,usanmak.
Gırgıra almak: Şaka ile karışık alay etmek.
Göbeği çatlamak: Çok uğraşmak,zorlukları başarabilmek için çok çaba harcamak,aşırı derecede çalışmak.
Göğsü kabarmak: İftihar etmek,övünç duymak.
Göğüs geçirmek: Üzüntüyü derin derin soluk alarak belirtmek.
Göğüs germek: Zorluklara,sıkıntılara dayanmak.
Göklere çıkarmak: Aşırı övmek.
Gökte ararken yerde bulmak: Bulamayacağı sandığı şeyi ya da kişiyi kolayca bulmak.
Gökten zembille mi indi?: Çok saygıdeğer biri mi?Ona ayrıcalık tanınmasının sebebi nedir?.
Gölgede bırakmak: Öncekinden veya başka birisinden daha üstün bir duruma ulaşmak.
Gölge düşürmek: Bir şeyin değerini gözden düşürmeye çalışmak,değersizmiş gibi göstermeye çalışmak.
Gölge etmek: Yolunda giden bir işi aksatacak ya da bozacak hareketlerde bulunmak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xezal.forumakers.com
esra-jiyan
co-admin
co-admin
esra-jiyan


Kadın Mesaj Sayısı : 180
Yaş : 29
Nerden : şırnak
Kayıt tarihi : 31/05/08

Deyimler A'DAN Z'YE.... Empty
MesajKonu: Geri: Deyimler A'DAN Z'YE....   Deyimler A'DAN Z'YE.... Icon_minitimePerş. Haz. 19, 2008 6:09 pm

H
Haddini bilmek: Yeterli olduğu konular dışındaki işlere karışmamak.
Hakkı geçmek: Alacağının bir bölümü başka birine verilmiş olmak. Yapılan bir işte emeği,katkısı bulunmak.
Hakkından gelmek: Bir güçlüğü yenmek. Kötülük yapan birini gerektiği biçimde cezalandırmak.
Hakkını vermek: Emeğinin karşılığını vermek. Bir şeyin eksiksiz yapılması için ne gerekiyorsa yapmak.
Hakkını yemek: Emeğinin karşılığını vermemek,kendisine ayırmak.
Halden anlamak: Bir kimsenin durumuna göre davranmak.
Hallaç pamuğu gibi atmak: Toplu halde bulunan şeyleri düzensiz bir biçimde oraya buraya atmak, darmadağın etmek.
Hangi dağda kurt öldü?: Böyle beklenmedik ve güzel bir davranış da nerden aklına geldi?.
Hangi rüzgar attı: Geleceğini hiç ummuyordum,nasıl oldu da geldin.
Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: Her işi bilir, yada bildiğini ileri sürer. Her işte emeği, katkısı var.
Hapı yutmak: İçinden çıkamayacağı kötü bir duruma düşmek.(Çaresizlik).
Haraca bağlamak(kesmek): Birine, zamanı, miktarı belli olan bir parayı vermeyi zora dayanarak kabul ettirmek.(Zorbalık).
Harcı olmak(birinin): Başarabileceği bir iş olmak.Birinin yeteneklerine bağlı,ona özgü bir davranış olmak.
Har vurup harman savurmak: Gelişi güzel para harcamak.(Savurganlık).
Hasret gitmek: Özlediğine kavuşamadan ölmek.
Hasret kalmak: Kavuşamamak.
Haşır neşir olmak: Hem kendi, hem başkalarının işleriyle sürekli uğraşır olmak.
Hatır gönül bilmemek(tanımamak): Değer verdiği, sevip saydığı birini bile kırma pahasına inandığı gibi davranmak.
I-İ
Icığını cıcığını çıkartmak: Her yerini elden geçirip didik didik etmek.En küçük ayrıntılarını bile ele alıp değerlendirmeye, eleştirmeye çalışmak.
Iskartaya çıkarmak: Yararsız olduğu anlaşıldığı için bir kenara bırakmak.
Işık tutmak: Herhangi bir konuyu ya da sorunu aydınlatıcı düşünceler ileri sürmek.
İcabına bakmak: Gereğini yerine getirmek. Yok etmek, ortadan kaldırmak.
İç etmek: Başkasının malına sahip çıkıp ortadan kaldırmak, herkesten gizlemek.
İçi açılmak: Sıkıntısı geçmek, içi rahatlamak.
İçi almamak: Midesi bulanacakmış hissi içinde kalmak. Bir işi, sakıncaları olduğundan ya da hoşuna gitmediğinden yapmakta isteksiz davranmak.
İçi çekmek: Canı çok istemek.
İçi daralmak (içi sıkılmak),(Sıkıntı basmak): Sıkıntıya kapılmak, bunalıma düşmek.
İçi dışı bir: Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, her şeyi ortada, gizlisi saklısı olmayan.
İçi dışına çıkmak: Sürekli kusarak rahatsız olmak.Taşıtın taşlı ve inişli çıkışlı yoldan geçtiği sırada vücudu çok sarsılmak.
İçi geçmek: Çok uykusu geldiği için kendisinden geçip dalıvermek. Zayıf ve yaşlı insan, gücü çok azalmak.
İçi gitmek: Bir şeye kavuşmayı çok istemek.
İçi götürmemek: Acılı olaylara dayanamamak. Vicdanı kabul etmemek. Birini başarılarından, ya da iyilik ve güzelliğinden ötürü çekememek, kıskançlık duymak.
İçi içine sığmamak: Aşırı sevincin heyecanını yaşamak.

K
Kabak başına (başında) patlamak: Toplulukla ilgili bir olaydan bir kişi kayba uğramak, cezalanmış olmak. (Kötülük ona rastlamak).
Kabak çiçeği gibi açılmak: İçine kapanık biri, kısa sürede aşırı serbestlik gösterecek duruma gelmek.
Kabak tadı vermek: Bir konunun sık sık söz konusu edilmesinden bıkkınlık duymak.
Kabuğuna çekilmek: Çevre ile ilgisini keserek içine kapanmak, kendi halinde yaşamak.
Kaçın kur'ası: Çok deneyim geçirmiş, zeki ve kurnaz.
Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak: Çok önemli işlerle uğraştığından başka konularla ilgilenmemek.
Kadınlar hamamına dönmek: Her kafadan bir ses çıktığı için çok gürültülü bir ortam oluşmak.
Kafadan atmak: Rastgele, gelişigüzel konuşmak.
Kafa dengi: Her konuda birbiriyle kolayca anlaşabilen arkadaşlardan her biri (Uyuşma).
Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde uzun süre düşünmek, kafa yormak.
Kafa tutmak: karşı gelmek.
Kafası kazan (gibi) olmak (Kafası şişmek): Sürekli gürültüden başında rahatsızlık hissetmek. Çok okumak ve düşünmekten zihni yorulmak.
L
Laf altında kalmamak: Kırıcı sözlere gereken etkinlikte ve sertlikte kerşılık vermek.
Laf (söz) aramızda: Konuştuklarımız ikimiz arasında gizli kalsın.
Laf atmak: Birisine tedirgin edici sözleri uzaktan söyleyip işittirmek.
Lafa tutmak: Gereksiz yere uzun konuşarak birini işinden alıkoymak.
Laf (söz) düşmemek: Kendisinin söz söylemesine gerek bulunmamak. Konuşan çok olduğu için kendisine sıra gelmemek.
Laf (söz) ebesi: Çok konuşan, söyleyecek şeyi çok olan.
Laf etmek: Bir olayı, bir davranışı dedikodu konusu yapmak.
Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Konuşmakta olan birinin konuşması bitmeden, tepki göstererek kendi sözleriyle susturmak.
Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Anlatacağı şeyleri bir türlü açık seçik söyleyememek.
Lafı ağzında kalmak: Konuşmasını bitirememek.
Lafı ağzından kaçırmak: Bir sırrı istemeden söyleyivermek.
Laf olsun diye: Ağzına geldiği gibi, belli bir amaca dayanmadan, bir şey söylemiş olmak için.
Laf (söz) diyecek yok: Her yönü ile eksiksiz, eleştirilecek bir yanı yok.
Lakırdı (laf) taşımak: Biri için söylenen kötü sözleri kendisine ulaştırmak (Dedikodu).
Lamı cimi yok: Kesinlikle yerine getirilmeli, tek çıkar yol bu.
Leb demeden leblebiyi anlamak: Konuşmasının daha başında ne diyeceğini anlamak.
Leke sürmek: Birine onur kırıcı bir suç yüklemek.
Lügat parçalamak: Süslü ve anlaşılmaz sözlerle konuşmak.
M
Madalyanın ters (öteki) yüzü: İyiye giden bir iş ya da durumun akılda tutulması gereken olumsuz yönü.
Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü ve patırtı çıkarıp konu komşuyu rahatsız etmek, telaşa düşürmek.
Mahkemede dayısı olmak: Kendi işiyle ilgili yerde bir koruyucusu bulunmak.
Makaraları koyuvermek (salıvermek): Kendinden geçercesine uzun kahkahalarla gülmek.
Makasa almak: Birini zor durumda bırakacak biçimde sıkıştırmak.
Mantar gibi yerden bitmek: Çok sayıda ve bir anda meydana çıkmak.
Masal okumak: İnandırıcılıktan uzak, avutucu sözler söylemek.
Maskeyi atmak (çıkarmak): Kendini çevresine iyi bir insan olarak tanıtan bir kimse, bu durumunu bırakarak kötü olan gerçek kimliğini ortaya koymak.
Maşası olmak (birinin): İsteklerine göre hareket eder duruma gelmek, kullanılmak.
Mat etmek: Karşısındakini cevap veremez duruma düşürmek, yenmek.
Maymun iştahlı: Beğeni ve sevgileri çok değişken, hiçbir işi tamamlayamayan.
Mekik dokumak: İki yer arasında sık aralıklarla gidip gelmek.
Merhabayı kesmek (biriyle): Dostluktan kesinlikle vazgeçmek.
Mesele çıkarmak: Hiçbir nedeni yokken bir anlaşmazlık çıkarıp rahatsız edici bir durum meydana getirmek.
Meteliğe kurşun atmak (sıkmak): Parasız kalmak.
Metelik vermemek: Önemsememek, değer vermemek.
Meydana atılmak: Bir konu ileri süürlmek. Bir işi sonuçlandırmak üzere kendini göstermek.
Meydanı boş bulmak: Ortada engel olabilecek kimse bulunmadığı için dilediği biçimde davranmak.
Meydan kalmamak: Bir işin, yapılmasına gerek ya da fırsat kalmamak.
N
Nabza göre şerbet vermek: Birinin sevgisini kazanmak için onun hoşlanacağı, beğeneceği davranışlarda bulunmak.
Nabzını yoklamak: Birinin ne düşündüğünü, nelere ilgi duyduğunu anlamaya çalışmak.
Naza çekmek (kendini): Kendisinden istenen şeyi yapacağı halde yapmak istemiyormuş gibi davranmak.
Nazı geçmek (birine): Her dileğini yaptıracak kadar birinin yanında saygınlığı olmak, hatırı sayılmak.
Nefes aldırmamak: Çok sıkı bir çalışma yaptırarak dinlenmesine fırsat vermemek.
Nefesi kesilmek: Ya çok yorgunluktan ya da heyecandan nefes alamaz duruma gelmek.
Nefes nefese: Koşarak geldiği için sık sık soluya soluya.
Nefes tüketmek: Bir şeyi anlata anlata çok yorulmak.
Ne günlere kaldık: Çok kötü günler yaşıyorum. Eskiden böyle değildi.
Ne hali varsa görsün: Hatalı yolda ilerleyip söz dinlemiyor. Kendi düşen ağlamaz. Ne isterse yapsın.
Ne idüğü belirsiz: Kendisi ve ailesi hakkında hiçbir bilgi yok.
Ne kokar ne bulaşır: İyilik yapma imkanı olduğu halde iyilik yapmayan, ama kötülüğü de dokunmayan.
Ne oldum delisi olmak: Beklemediği üstün bir imkana kavuştuğu için aşırı şımarmak.
Ne pahasına olursa olsun: Gelebilecek her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göğüsleyerek, mutlaka.
Ne şiş yansın ne kebap: İki tarafında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak.
Nevri dönmek: Çok sinirlendiği halde, belli etmediği için yüzü sapsarı olmak.
Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey için hem özveride bulunamıyor, hem de isteğinden vazgeçmiyor.
Neye uğradığını bilememek: Birdenbire karşılaştığı acılı bir durum nedeniyle donup kalmak.
Nuh der Peygamber demez: Düşüncelerinde sonuna kadar direnir, hiçbir etki ve zorlama ile değiştirmez.
Numara yapmak: Yalanı gerçekmiş gibi göstererek birini aldatmaya çalışmak.
Nutku tutulmak: Üzüntüden, heyecandan, korkudan hiçbir şey söyleyememek.
O
Ocağına düşmek (birinin): Yardımına gereksinme duyarak çok yalvarmak.
Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını yıkmak, ailesine kötü günler yaşatmak.
Ok yaydan çıkmak: Vazgeçilemeyecek, geri dönülemeyecek bir iş yapmak.
Oldu bittiye getirmek: Bir işi başka biçime sokulamayacak, değiştirilemeyecek durumda bitirmek
P
Pabucu dama atılmak: Daha iyisi bulunduğu için eskisinin rağbet görmemesi, unutulması.
Pabuç bırakmamak: Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağını yapmak, korkmamak.
Papuç pahalı: Tehlikeli bir işe benziyor.
R
Rafa koymak (kaldırmak): Bir iş üzerinde çalışmaktan vazgeçmek.
Rast gelmek: Yolda karşılaşmak. Düşünmediği, aklında olmadığı halde kendisini bulmak (bir şey). İş, istediği gibi olmak.
Rayına oturmak: Bir işin istenilen şekilde devam ettirilmesi.
S
Saati saatine uymamak: Sık sık değişen durum olmak.
Sabahın köründe: Sabahın alaca karanlığında, erken saatte.
Sabır taşı: Çok sabırlı davranan, sıkıntılara katlanan.
T
Tabana kuvvet: Yürümek zorundayız.
Tabanları kaldırmak: Birdenbire koşmaya başlamak.
Tabanları yağlamak: Uzun süre yürümeye hazırlıklı olarak yola çıkmak.
Taban tabana zıt: Birbirinin tam tersi.
U
Ucu dokunmak: O işten zarar görmesine neden olmak, birine zarar vermek.
Ucunda bir şey olmak: İçinde açığa vurulmayan bir maksat bulunmak (Gizli maksat).
Ucu ucuna (gelmek): Gerektiği kadar olmak, fazla olmaması.
V
Vakitli vakitsiz: Canı istediği zaman, gelişi güzel zamanlarda.
Vaktini almak (yemek): Uzunca bir süre uğraştırmak, gereğinden fazla zaman harcanmış olmak.
Vaktini öldürmek: İş yapmadan, boşuna zaman geçirmek.
Varlık göstermek: Kendi gücüne ve yeteneğine göre bir iş yapmak.
Y
Yabana atmak: Önemsememek, üzerinde durmaya gerek duymamak.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Ancak bu işi yaparsan burada kalabilirsin.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: Giriştiğim iş sonunda ya büyük bir başarı kazanırım, ya da tümüyle her şeyimi kaybederim.

Z
Zaman öldürmek: Dilenerek ya da sohbet ederek vakit geçirmek, hiç iş yapmamak.
Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak kendini önemli bir kişi gibi göstermeye çalışmak.
Zar zor: İstemeye istemeye, güçlükle.
Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu yıkan çok acı söz.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xezal.forumakers.com
 
Deyimler A'DAN Z'YE....
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paylaşımın tek adresi :: Eğitim :: Ödevler/Tezler/Projeler :: Türkçe-
Buraya geçin: